Dışadüşen

Dışadüşen fikirler,analizler…

Kant’ın Dünyası

ÖNSÖZ:

Kant’a göre modern insanın conditio humana’sının (insanlık koşulu) parçası olan gerilim ve antagonizmaları uzlaştırmaya razı değildi. Dört büyük soru:
Ne bilebilirim?
Ne yapmalıyım?
Ne umabilirim?
İnsan Nedir?
Açık seçik ve nihai cevaplara izin vermez.Bunlarda kesinlik yoktur.

 

İnsanın mayasının , doğru dürüst bir hamur yapmaya elermeyecek ölçüde bozuk olduğu, Kant’ın temel inançlarından birisiydi.

İLK ÇIĞLIKLAR

Bir başkasının keyfiliğinden bağımsızlık ona göre doğuştan sahip olunan insan hakkı idi. Bu hak ışığında, bir çocuğun doğumu Kant için bir problem durumundaydı. Çünkü çocuğa hiç kimse dünyaya gelmek isteyip istemediğini sormuyordu. Kant için hukuk felsefesi bakımından , “döllenme edinimi, bir kişiyi rızası olmaksızın dünyaya getirdiğimiz ve keyfi olarak bu dünyaya naklettiğimiz” bir edim olarak görmek makuldü. Ebeveyn hakkı bu bakımdan ebeveyn haksızlığıdır.

 

…. Kant onun yerine Musa’nın Birinci Kitabında yer alan Eski Ahit anlatımı ışığında insanlık tarihinin başlangıcı hakkında tahminler yürütür.İnsanın cennetten kovuluşunu keyfi bir şekilde , “doğanın ana kucağından” uzaklaştırılması ve özgürlük alemine geçiş olarak yorumlar. İnsan türünün başına gelebilecek daha iyi bir şey olamazdı.
İnsan olarak dünyaya gelen, özgürlük konumuna konmuştur ama  bu, kendi isteği dışında olmuştur.Bu paradoks, Kant’ın Örflerin Metafiziği’nde çıkardığı  sonuç gibi , ebeveynlerin hukuki yükümlülüğü sonucunu doğurur.

 

Beslenme ve bakım zorunludur. Ama çok daha önemlisi, iyi bir eğitimdir.Knat’a göre insanın eğitilmek zorunda olan tek varlık olması tesadüfi değildir.Bu eğitimin çelişkili yönü gözünden kaçmamıştır. “Bu zorunluluk karşısında özgürlüğü nasıl geliştiririm?” diye sorar Kant., Pedogoji üzerine seminerlerinde ve bunu şöyle bir problem olarak formüle eder.” Himayem altındakini , özgürlüğünün zorunluluğuna katlanmaya alıştırmak ve aynı zamanda da yine ona , özgürlüğünü iyi kullanması için ön ayak olmak zorundayım.”

 

“Çocuğu en küçüklüğünden itibaren her konuda –kendine zarar vereceği şeyler hariç, örneğin açıkca duran bir bıçağa uzandığı zaman- serbest bırakmak gerekir, yeter ki başkalarının özgürlüğüne engel olmasın , örneğin ağlaması gibi.” Eğitim yoluyla , yeni doğanın özgürlükçü ilk ağlaması bıktırıcı bir rahatsızlık olrak gösterilmişti.Önemli olan , sonucunu kabul etmeksizin itkiye saygı göstermekti.

 

Sık sık bilardo oynuyordu.Bilardo en sevdiği eğlence olmakla kalmıyor, para kazanmaya da yarıyordu. Genç öğrenci , nadiren eve eli boş dönen son derece becerikli bir oyuncuydu.

AÇIK FİKİRLİ DAHİ

…matematikçilerin ve fizikçilerin rüyasını görmekle bile uğraşmadığı problemleri işin içine katıyordu: Sadece hareketlere neden olabilen bedensel madde , insanın ruhuna etki etmeyi ve bu içsel sahnede tasavvur gücünü uyarmayı nasıl başarır? Bunun tersine , ruh da bedene etki edebileceği ve onu içerden harekete geçirebileceği kuvvetlere sahip değil midir? Ve genel olarak: Fiziksel dünyanın hiçbir yerinde var olmayan sanal şeyler var olamaz mı ? Birden fazla alemin var olabileceği, gerçekten çok sayıda mümkün alemin var olduğu ve tsavvur gücünün bunlara erişebileceği, metafiziksel olarak doğru değil midir? Kant’ın bu sorulara geliştirdiği düşünceler henüz , daha geniş açıklanabilmek için fazla muğlaktı.Ama Kant’ın gelecekte üzerinde hareket etmek istediği yolu çiziyorlardı: “ Bu düşünceler kendime mahfuz tuttuğum bir bakışın taslağı olabilir.Ama bunları , uzun uzadıya bir incelemeyle kesinlik sağlamaksızın, böyle aklıma geldikleri gibi söylediğimi inkar edemem.”

 

Okulda mecburiyet mekanizma ve kuralların cenderesi hüküm sürer.Bu, insanların çoğunlukla kendi aklıyla düşünme cüretini alır ve dehaları mahveder.

 

…“Büyük adamlara karşı çıkma” hakkını kendinde gördü….
Bu yiğit adıma destek olarak çok sevdiği bir Roma klasiğinden alıntı yaptı : Seneca’nın De vita beata adlı yazısından “ Başka hiç bir şeyden, koyunlar gibi sürünün ardından yürümekten sakındığımız kadar sakınmamalıydık, aksine, gidilmek zorunda olunan değil, gittiğiniz yönü seçmek gerekirdi.

 

 

ISAAC NEWTON’UN OMUZLARINDA

Kant’ın dünyası Newton’un dünyasıdır.Newton’un Principia Mathematicası okunmadan , Kant’ın felsefi olarak nelerin peşinde koştuğu belirsiz kalırdı.

… Tanrıya ihtiyaç yoktur; çünkü gezegenler sistemi kendi kendine bir düzen izlemekteydi ve nasıl oluştuğu da yalnızca doğa yasası delilleriyle açıklanabilirdi.Yaratıcının kudretli eli yalnız başlangıçta, tüm alem binasının unsurlarını bir itici güçle harekete geçirirken müdahalede bulunmuştu.

Kant, genel olarak “şey” lere , şeyler olmaları anlamında , yani ontolojik olarak genel metafiziğe , Gökyüzünün Teorisi’nde girmdedi.Özel metafiziğin üç alanı üzerinde yoğunlaştı: Cosmologia generalis’in nesnesi olarak alem; theologia rationalis’in konusu olarak Tanrı ve psychologia empirica etrationalis için çözüm bekleyen bir görev olarak insanın zihni ve ruhu. Kant , bu üçlemeyi (trias) son derece ustaca birbiriyle ilişkilendirdi.

 

Her büyük olanda , küçük olandaki sistematik örüntünün aynısı hakimdir. Ve özyinelemeli (rekursiv) fonksiyonlarla hesaplanabilir.Kant, bunu daha 1755’de fikir olarak düşündü: Gökyüzünün görünüşteki kargaşa kalabalığı içerisinde , her biri daha üst basamaklardaki iç benzerlikli düzenlerle ifade bulan, aynı olanın fraktal geri dönüşü hakimdir. Bu vargı Kant’ı, çağında eşsiz olan bir orijinal düşünceye götürür.

 

Diyelim ki, Newton’un ikileminden sorumlu olan o boş uzay, vaktiyle o kadar boş olmasın, en azından başlangıç evresinde, alem cisimlerin hareketlerine ilk itmeyi verebilecek kadar “ kudretli madde ile dolu olmuş olsun” .Şimdi neredeyse tamamen boş olan , başlangıçta tamamen doluydu.Bu varsayımla Kant, Tanrı yerine doğa yasalarını işletmenin imkanını bulur.Girişiminin cüretinin tamamıyla bilincindedir.Çünkü yalnızca Newton’a koz atarak onu kendi felsefi silahlarıyla yenmiş değildir aynı zamanda Newton’un tanrısına da haddini bildirmiştir.

 

…Kant genel bir vargı öznesinden söz ediyor değildir.Burada öne çıkan “Ben” , Kant’ın kendisidir.Kendisini , tıpkı Platon’un  Timaios’u gibi alem bütününe düzensiz olarak dağılmış “ilk töz” den (Urstoff) kozmik düzeni oluşturan yeni bir Demiurgos gibi görmektedir. Başlangıçtaki  kaosu bizzat kendisi yalnızca , yalnız birbirleriyle çatışan doğa kuvvetleri çekim ve itmeye dayanarak , içerisinden iyi düzenlenmiş kozmosu yeniden yaratmak üzerine üretmektedir. Doğa felsefesi tasarımı için maddeden başka hiçbir şeye ihtiyacı yoktur.Girişiminin belki de insan aklı için aşırı iddialı olduğu yolundaki her türlü treddütlere karşı özgüvenli iddiasını öne sürer:  “ Bana sadece madde verin , ondan bir alem inşa edeyim.!”

 

TANRI PROGRAMI

Kant, doğa felsefesine girişimine ne materyalist Tanrı inkarcısı olarak başlar , ne de inançlı bir hıristiyan  olarak, Kendi güvenli yolunu bulabilmek için son derece becerikli davranmak zorunda olduğu, bir çatışmanın kucağında bulur kendini.

 

İlçağ materyalist Tnarı inkarcılarının torunu olduğu suçlamasıyla yüz yüze buldu kendini.Onun da alemi, Yunanlı dünya alimlerinde de olduğu gibi, ağırlıkları yüzünden birbirlerinin üzerine doğru düşen ve bu sırada karşı kuvvetler yüzünden saptırılarak karman çorman dönüşlere kapılan atomal temel parçacıklardan ortaya çıkıyor mu?
Epiküros Hıristiyanlığın orta yerinde tekrar canlanmakta ve uğursuz bir dünya bilgeliği , inancı ayaklar altına almakta.”

 

Newton , onu hareket halinde tutmak üzere , Tanrısı’na sürekli kozmik olaylara müdahale ettirmekteydi.Kötü bir saat yapımcısı gibi eserini sürekli düzeltmek zorunda kalmak, bir Tanrı’ya yaraşır mıydı? Leibniz için Tanrı’nın yalnızca bir kere faal olması yeterliydi.

 

İnsanın ahlaki yetisinin , günah ve erdem yeteneklerinin de, newton’un o kadar hassasiyetle hesaplamış olduğu kütle çekimine mi bağlı olduğu yolundaki cüretli soruyu sorduğunda, hayal aleminin alanına bir kaçamak yapmakta olduğunu bilmektedir.

KARIŞIK KAVRAMLAR VE KARANLIK TASAVVURLAR

Tıpkı cümleleriyle aynı şekilde sadece metafizik anlamsızlığı aşmak ve ardından dünyayı doğru görebilmek üzere sadece “açıklamayı” amaçlayan halefi Ludwig Wittgenstein gibi. “ Felsefe, aksi halde tekdüze, bulanık ve silik olacak olan düşünceleri berraklaştırmalı ve kesin sınırlarla ayırmalıdır.

 

….Ruh fenomenini metafizik bir problem olarak ortaya koyar.İlk önce uğraştığı mesele, dilde berraklaştırma gerçekleştirmektir….Berrak olmayan açıklanmaladır.

…Ruhun tabiatı hakkındaki nedir sorusu sorulup ona ruh zenginliği içerisinde cevaplar verilmeye çalışılmadan önce, “ruh” kelimesinin anlamı açıklığa kavuşturulmak zorundadır.

 

Aristotales metafizikçi olarak, bu pneuma- ruhu vücuttan ayrı, ama yine de onun içinde etki eden bir şey olarak kavramak için son derece büyük gayret göstermişti.Aşkın bir ahretin ilk büyük ustası olan hocası Platon’un katı ayrımını, Aristo savunulamaz görmekteydi.
….. Eski yüksek Almancada ise artık “dünya üstü, vücuttan ayrı bir varlığı “ kasteden Almanca “Geist” kelimesi geniş bir yelpazeyi kapsar.

 

Ruh ve hayaletlerden söz edip duran çokbilmişleri Kant, basit bir soruyla hayli sıkıştırır: “Nasıl bir şeydir ki, bir ruh adı altında o kadar çok şey anladıklarına inandıkları?”

…Dolayısıyla Kant’a göre, maddi olmayan bir ruh adı yalnızca maddeden radikal bir ayrımla anlamlı bir şekilde kullanılabilecektir.

 

“Eylemlerin her türlü ahlaklılığın tam etkisi , doğanın düzenine göre hiçbir  zaman insanın bedensel yaşamında olamaz, ancak ruhlar aleminde pnömatik yasalara göre olabilir.”

RÜYA YORUMLAMA

Sokrat öncesi düşünürlerden Heraklit bile isabetle şunu belirtmiştir: “Uyanıkken ortak bir alemimiz vardır ama rüya görürken her birimizin kendine ait alemi vardır.” Kant ikinci cümleyi ters döndürerek, ruh görücülüğüne ve metafiziğe karşı polemiğini temellendiren iç bakışına ulaşır: “ Farklı insanlardan her biri kendine ait bir aleme sahipse , rüya gördüklerini tahmin etmek gerekir.” “Gizli” felsefenin tüm yanılsamalarını aşmaya izin veren bir “ortak” felsefenin vargılara rehberlik eden merkezi varsayımı budur.

Metafiziğin görünüşteki deneyimleri, görünüşteki terimleri ve görünüşteki yargıları doğrulanamaz ama yanlışlığı da kanıtlanamaz . Çünkü yalnızca , kehanet yeteneğine , sahip görünen tekil öznelerin hayal gücünden kaynaklanırlar.Kant artık bunlarla uğraşmak istemez . Gölgeler diyarına yolculuğunun sonunda, metafizik onun için bitmiş sayılır. Bundan böyle onu ilgilendirmeyecektir.

 

Kant’ın ruh görücülüğü metninin anlamını Kantçı Wittgenstein ‘ın sözleriyle özetlemek mümkün: Birlikte düşünebilecek ve söylenebilinecek olan sınırlı olmak zorundadır “ve sınırın ötesinde olanlar düpedüz saçmalık olacaktır.”

 

Hayal edilmiş deneyim alemi kendisiyle sınırlıdır ve ortaklaşa deneyimlerin özneler arasılığına açık değildir. Ama aynı zamanda da engin bir okyanus ya da boş gök yüzü gibi sınırsızdır.Bu rüyalarda neden yalnızca muğlak tasavvurların ve bulanık kavramların bulunabileceğini açıklar.Bunlar uyanık olduğumuz ve bilincimiz berrak olduğunda katıldığımız ortak dil kullanımının kurallarıyla sınırlanmamıştır.

 

…duyusal vargı , bireylerin özel duyusal yetilerine bağlıdır ve insanlara “görünenler” duyusal alemin nesneleridir.Eski felsefi okullarda buna phaenomenon, yani nesnelerin duyusal olarak fenomenler halinde kendilerini belli ettikleri tezahür adı verilmekteydi.
Öte yanda ise akıl alemi vardır… “İnsan duyularına nüfuz edemeyen” bir şeyi de tasavvur edebilme ya da düşünebilme yeteneğine sahiptir.Yalnızca insanın anlama donanımıyla fark edilebilen nesneye Kant “intelligibel” (akıl yoluyla kavranabilir.) adını verir.Bununla, felsefe tarihi itibariyle her şeyden önce Platon’un değişmez ve ebedi “Ide” si hatırlanır.Eskilerin okulunda buna nouemenon denir; duyusallıktan bağımsız , sadece göründüğü gibi değil , gerçekten olduğu gibi olan bir nesne.

 

“…Çünkü bir şeyin bulunduğum yerden farklı olan bir yerde bulunduğunu tasavvur etmedikçe , kendi dışımda bir şeyin bulunduğunu kavrayamam ve uzayın farklı yerlerine koymadıkça, şeyleri birbirinin dışında düşünemem.”Uzayın kendisi nesnel ve gerçek bir şey değildir.” O sadece, duyular aleminin tüm dış algılarını birbiriyle eşleştirebilmek için öznel, ideal bir şemadır.

BUNALIMDA

Meslektaşlarının pek çoğu; … Tüzüklere ve ders kitabı bilgeliklerine boyun eğmek zorunda olan kölelerdir bunlar. Kendileri düşünmez düşünceleri geviş getirir.Okul bilgeliklerini kürsüden genç insanların kafalarına vurmaktadırlar.Hayat pratiği açısından bilinmesi gerekenleri değil , dal sınırlı uzmanlık alanlarında daha yeni okumuş olduklarını aktarmaktadırlar. Çoğu kuru pimpirikli kişilerdir, ancak kendi aralarında kavga ettikleri zaman biraz canlanmaktadırlar. “Profesörler, çürüyen durgun sulardı.”

 

Çünkü başka bir şey oluyor diye , bir şeyin zorunlu olarak bir şeyi izleyeceğini görmek mümkün değildir.Yalnız alışkanlık ve öznel çağrışım yetisi buna inanmamızı sağlar.

“ şimdiye kadar deneyimden bağımsız kullanım içerisinde aklı kendi kendisiyle ikiliğe düşürmüş olan her türlü yanılgılara son verilmesi” olarak , saf akla karşı ortaya çıkar; sonra da genitivus subjektivus (özne görevi yapan iyelik tamlaması) halinde kendinden söz eder ve muhteşem bir özgüvenle felsefe sahnesinde devrim yapar.

 

“Yola çıktığım nokta Tanrı’nın varlığının ölümsüzlüğünün vs. araştırılması değil, saf aklın antinomisi olmuştur: Alemin bir başlangıcı vardır: başlangıcı yoktur vs. ile dördüncüye kadar: insanın içinde özgürlük vardır’a karşı: Özgürlük yoktur, her şey doğanın zorunluluğu içerisindedir.; beni dogmatik uykudan ilk uyandıran ve aklın kendisiyle görünürdeki çelişki skandalını kaldırmak üzere aklın kendisinin eleştirisine sevk eden bu oldu.

 

1.Alemin zaman ve uzay bakımından bir başlangıcı (sınırı) var mıdır, yoksa sonsuz ve sınırsız mıdır?
2.Alemde her şey basit öğelerden mi oluşmaktadır, yoksa her şey bileşik  midir?
3.Alemde her şey sadece doğanın yasalarına göre mi gerçekleşmektedir, yoksa özgürlük yoluyla da gerçekleşenler var mıdır?
4.Alemin bir parçası ya da nedeni olarak, herhangi bir zorunlu mizaç var mıdır, yoksa her şey tesadüfi midir?

 

Din eleştirel aydınlanmanın merkezi tartışma vakasıydı. “ Çağın, artık görünüşte bilgiyle idare edilmeyi kabul etmeyen olgunlaşmış yargı gücü” kendini özellikle din örneğinde sınamaktaydı.

SAF AKLIN TOPRAKLARINDA

Saf aklın eleştirisinde Kant matematiği ve fiziği merkeze oturtmuştur. En geniş anlamıyla doğanın gerçekten güvenilir bir bilgisine imkan veren metafizik temelleri bunlar üzerinde açığa çıkarmak niyetindedir.

 

Kant’ın Saf Aklın Eleştirisi’nin çok çeşitli ya da gizli anlamı, kavramsal zenginliği ve dilsel yenilikçiliği, felsefe yapmanın yeni imkanını açmakla kalmadı. Ayrıca sayısız yorumcuyu , “zaten söylenmiş olanı ilk defa söylüyor olmanın ve aslında hiçbir zaman söylenmemiş olanı hiç durmadan tekrarlıyor olma”nın paradoksuna düşürmüştür.

Newton … Maddi olamayan insan ruhu tüm değişik zamanlarda ve her türlü farklı algılamada “bir ve aynı bölünemez kişi” kalmalıydı.
… Newton bir en yüksek Tanrı’yı ebedi, sonsuz ve mutlak mükemmellikteki oluş, her türlü cisimden yoksun olan fakat var olduğunu yine de “kaçınılmaz olgu” olarak benimsediği saf kimlik olarak bir Tanrı’ya inancını ilan eder.

Buna karşılık Kant , Newton’un mutlakçılığını gereksiz sayar. Uzay ve zamanı duyusallığımızın saf formel koşulları ilan eder. Onları öznelleştirir ve nesnel nitelikleri olmadığını ilan eder. Kant bu bakımdan, nesnelerin uzay ve zaman içerisinde duyusal görülüşlerine a priori imkan veren formel koşulları yeniden tasarlamayı metafizik açıdan saf matematiğin görevi ilan eder.

Duyuların nesnesi olarak, nesne görüş yetimizin özelliklerine bağlıdır; nesnelerin fark edilmesinin aracısı olan deneyim, tasavvur itibariyle onları belirlediğimiz kavramlarımıza bağımlıdır: vargı, nesnelere göre biçimlenmez, nesneler vargılarımıza göre biçimlenir. “ O halde , doğa adını verdiğimiz görüngülere, düzeni ve düzenliliği kendimiz işin içine katarız ve biz ya da ruh halimizin doğası ilk başlangıçta oraya konmuş olmasaydı, orada bulamayacaktık da” ; aklın kendisi doğanın yasalarının kaynağıdır. “ Akıl yasalarını (a priori) doğadan çıkarmaz, yasalarını ona dayatır.”

 

İnsan önemsiz hale gelmiş , merkez noktasında evrenin herhangi bir köşesine yuvarlanmış gibi görünüyordu. Buna karşılık Kant Saf Aklın Eleştirisi’nde insanı yeniden merkezileştirmiştir. Çünkü alem hakkındaki bilgisini yaratıcı bir şekilde üreten, insanın kendisidir. İnsan muazzam bir hükümranlık kazanmıştır. “Doğa tarafından iplerin ucunda oynatılmaz”, tüm görüngüleri kendi yasaları altında toplar. Doğayı kendi sorularına cevap vermeye zorlar. İçerisinde insanın her türlü yön duygusunu kaybetme tehlikesine düştüğü metafiziksel karanlığı kendi yaratıcı gücüyle aydınlatan yaratıcı bir özen, yeni uyanan bir özgüvenle sahneye adım atar.

 

BAMBAŞKA TÜRDEN BİR ALEM

Burjuva toplumunda “entrika ve sahte ustalıklar” giderek olağan düsturlar haline gelmiştir ve insan davranışlarının işleyişini hayli dolambaçlı bir hale getirmiştir. Dolandırıcıların ve haydutların arasında “ iyi adam” artık sadece dar kafalı sayılmaktadır.

TANRISIZ AHLAK

…Birinci durumda, ahlaki davranışın ölçütünün neden bir buyruk olarak  ifade edilmiş olduğu söz konusudur. Kant’ın cevabı: Çünkü her insan ,  doğal eğilimler ve akılcı edeplilik arasındaki çelişkiyi yürütmek zorunda olan bir çifte varlıktır.İyi niyetine uymak istediği zaman bile, insan kendi içinde her türlü ahlak yasasına karşı, düşünebilecek durumda olduğu bir karşı ağırlık hisseder. “ Eğilimin , aklın kuralına karşı” bu ortadan kaldırılamaz “ direnişini (antagonizm)” ahlak felsefesi açısından nitelendirebilmek için bir buyruğa ihtiyaç vardır. Bu gereklilik (Sollen) Kant’a gröe yalnızca, baştan çıkarmaları ve saptırmalarıyla , duyusal eğilimleriyle ve pratik yararlılık düşünceleri/hesaplarıyla , isteyişi somut yaşam koşullarının içine yerleşik olan varlıklar için bir anlama sahiptir. Doğal davranışı içgüdüyle yönlendirilen bir hayvanın , bir buyruğu izlemesine gerek yoktur. İyi niyetleri tutkularla ve duyusallıklarla baştan çıkarılmayan varlıklar için de aynı şey geçerlidir. “ Bu yüzden tanrısal ve genel olarak kutsal bir irade için buyruklar geçerli değildir; gereklilik (Sollen) burada yanlış yerdedir, çünkü isteyiş (Wollen) zaten kendiliğinden zorunlu olarak yasa ile uyumludur.

…İkinci durumda şu soru söz konusudur: İnsana nasıl davranması gerektiğini söyleyen bu buyruk kimden gelir? Kant’ın cevabı: Kendisinden başka hiç kimseden! Aydınlanmacının özgürlük düsturu “ kendi aklını kullanmaya cesaretin olsun!”, insanı kendi yasa koyucusu ilan eder.İzleyebileceği “ gereklilik” kendi özerk “isteyişinden” kaynaklanmaktadır.İradenin bu kendi yasasını koymasını Kant edepliliğin en üst prensibi ilan etmiştir.İnsanı yularıyla yöneten doğa değildir; onu ahlak yasalarına uymaya zorlayan devlet değildir; niyeti iyiyse yapması gerekeni ona kural halinde söyleyen tanrısal emirler ya da kutsal kitaplar değildir. Her insan kendi yasa koyucusudur.

DEVRİMCİ COŞKU

Daha öncesinde özgür bırakılmadıysanız bunun için olgunlaşamazsınız.

Gerçek bir tarihsel ilerlemenin nedeni ya da yaratıcısı sayılabilinecek hiçbir tarihsel-siyasi deneyim olgusu bulamazsınız. Ama Kant’a göre buna rağmen , tarihin içlerinde , olası ilerlemeye işaret eden bir olayı tanımlamak mümkündür. Bu durum , iyiye doğru tarihsel gelişimin nedeni değildir. Geriye bakışta, güncel algılamada ve ileriye dönük bakışta, ilerleme fikrine aynı derecede tanıklık edebilecek olan , yön gösteren bir “tarih işareti” olabilir bu.

İlerleme ile ilgili soruya olumlu cevap verdiren tarih işareti, insanlığın devrimci fikir ve eylemlere olan coşkusudur.

İlerleme imkanına dair tarihsel işareti, ahlak ile ilgili bir duygudur. Zihniyetler, ruh hali, arzu , katılım ve coşkunluk etrafında dönmektedir mesele.

 

AfrikaansAlbanianArabicArmenianAzerbaijaniBasqueBelarusianBulgarianCatalanChinese (Simplified)Chinese (Traditional)CroatianCzechDanishDetect languageDutchEnglishEstonianFilipinoFinnishFrenchGalicianGeorgianGermanGreekHaitian CreoleHebrewHindiHungarianIcelandicIndonesianIrishItalianJapaneseKoreanLatinLatvianLithuanianMacedonianMalayMalteseNorwegianPersianPolishPortugueseRomanianRussianSerbianSlovakSlovenianSpanishSwahiliSwedishThaiTurkishUkrainianUrduVietnameseWelshYiddishAfrikaansAlbanianArabicArmenianAzerbaijaniBasqueBelarusianBulgarianCatalanChinese (Simplified)Chinese (Traditional)CroatianCzechDanishDutchEnglishEstonianFilipinoFinnishFrenchGalicianGeorgianGermanGreekHaitian CreoleHebrewHindiHungarianIcelandicIndonesianIrishItalianJapaneseKoreanLatinLatvianLithuanianMacedonianMalayMalteseNorwegianPersianPolishPortugueseRomanianRussianSerbianSlovakSlovenianSpanishSwahiliSwedishThaiTurkishUkrainianUrduVietnameseWelshYiddish

Detect language » Turkish

Yorum bırakın